Bir kürek ve bir kazmayla medeniyet yolculuğu: İşte Sarayburnu Camiinin hikayesi

Bir kürek ve bir kazmayla medeniyet yolculuğuna çıkılır mı? Böyle bir şey mümkün müdür? diye soran Haber7 yazarı Mürsel Gündoğdu bugünkü köşesinde Giresun’un Bulancak ilçesinde inşa edilen Sarayburnu Camiinin dikkat çeken hikayesini kaleme aldı.

Bir kürek ve bir kazmayla medeniyet yolculuğu: İşte Sarayburnu Camiinin hikayesi
Yayınlama: 26.05.2020
1
A+
A-

Bir kürek ve bir kazmayla medeniyet yolculuğuna çıkılır mı? Böyle bir şey mümkün müdür? Doğu Karadeniz’in yeşille özdeşleşmiş şirin şehri Giresun’un Bulancak ilçesinde inşa edilen Sarayburnu Camiinin inşa ediliş hikayesini bilirseniz bunun hiç de imkânsız bir yolculuk olmadığını hemen anlarsınız.

Bulancak İmam Hatip lisesinde okurken üniversite sınavına hazırlandığım yıllardı. O vakitler aile çevremizde çok farklı bir heyecan kol geziyordu. Evimize gelip giden baba dostlarımın dilinde temeli atılacak bir caminin muhabbeti dolaşıyor, bu mevzu açılınca hepsinin gözlerinde tarifi imkânsız sevinç huzmeleri parıldıyordu. O günlerde adını en sık duyduğum isim ise üzerine cami yapılacak arsanın bir kısmını hibe eden Hacı Numan idi. Ne kadar iyi ne kadar heyecanlı candan dostlukları vardı. İnançlarını coşkuyla yaşıyor, umutlarının ışıltısını hayatlarına katık yapıyorlardı. O sıralar babam sık sık bu arsaya gidip gelmeye başlamıştı. Kendi sınavımın telaşından olacak ki ben o zamanlar, rahmetli babamın bambaşka bir sınava hazırlanıyor olduğunu idrak edememiştim.

1987 yılının haziran ayı idi. Benim sınava girdiğim günlerde bir törenle bu caminin temelleri atıldı. Bu tören sonrasında dostlar arasında en çok konuşulan husus, Giresun Valisi başta olmak üzere bütün mülki ve idari kadronun açılışta hazır bulunmasıydı. O dönemler dinden, imandan, camiden ve namazdan bahsetmek hayli sıkıntılı bir durumdu. Bizim dostlara göre cami daha yapılmadan herkesi bir araya getirmeyi başarmış, birlik ve beraberliği sağlamıştı. O yüzden ilçede bu işe gönül verenler arasında meydana gelen sevinç görülmeye değerdi. Diğer tarafta bu projeye karşı duran bir kesim vardı. Onlar, asıl niyetlerini bilmesem de Bulancak gibi küçük bir yerde böyle büyük bir cami olur mu? Kimsenin yaşamadığı yere cami mi yapıyorlar? Gibi bilindik söylemlerle bu projenin yapımına karşı çıkıyorlardı. Hatırladığım kadarıyla bu görkemli açılış onların sesini bir hayli kesmişti.

Bu cami inşa etme fikri, Sivas’a yapılan bir seyahat esnasında gelip geçerken uğrak yeri haline gelmiş olan Tokat Ali Paşa Camiinde gönle düşen bir muştuydu aslında. Sivaslı İhramcızade İsmail Hakkı Toprak Efendi’ye intisaplı olan Hacı Mustafa Eren Efendi, ihvanlarıyla beraber mutad Sivas ziyaretleri esnasında Tokat Ali Paşa Camiinde yanında bulunan Yusuf Efendi’ye şöyle serzenişte bulunur;

-Yusuf! Böyle bir cami yapmadan ölürsek bize yazıklar olsun.

İşte bu serzeniş, Bulancak Sarayburnu Camiini müjdeleyen bir söz olarak gönüllere kazınmıştır. Bunun üzerine hemen bir arsa arayışına girilmiş ve bu umudu gerçekleştirebilmek için çok yönlü çalışmalara başlanmıştır. Kesme taştan el işçiliğiyle tarihe kazınacak Cumhuriyet döneminin bu şah eserini vücuda getirebilmek için heyecanlanan bir avuç medeniyet sevdalısı, kolları sıvayarak arsa işi başta olmak üzere kaliteli taş ocağı arayışı, şantiye kurma, malzeme temini ve nihayet hem işçilerin kalacağı hem de toplanıp sohbet edecekleri bir vekalenin yapımına niyetlenir. Kürek ve kazma işte o zaman lazım olmaya başlar. Biri hibe diğeri maliyetine alınan kürek ve kazmanın işlemeye başladığı bu anda atılır medeniyet yolculuğunun ilk adımları. Kürek ve kazma kısa sürede kırılır ama umutlar dimdik ayaktadır. Öyle ya burası bir gönül ocağıydı ve elbette en önce yürek devletini kurmak gerekirdi. Zaten bu medeniyet ocağının temel düsturu da önce insan yetiştirmek ve onun ardından eser inşa etmekti.

Bu medeniyet projesinin gür ışığı, Hacı Mustafa Eren Efendi’nin yüreğinden taşıp talebelerinin ufkunu aydınlatıyordu. Caminin mühendisliğini o dönem çevremizin en sevdiği inşaat mühendisi Rasim Nurdemir yapıyordu. Ali ve Alparslan Beylerden de bahsedildiğini duyardım ama kendileriyle tanışma imkânım olmadı. İnşaatın kalfalığını ise rahmetli babam Abdurrahim Gündoğdu üstlenmişti. Ben o yıl üniversiteye gittim. Yaz tatili için Bulancak’a geldiğimde temel tamamen kazılmış ve zemin demirleri örülüyordu. Babamızı evde çok az görüyorduk. Bu yüzden o yaz tatilinde her fırsatta babamın yanına koşmuş ve temel demirlerini kelepçeleme işinde ona yardımcı olmuştum. Sonraki üniversite tatillerimin çoğu da burada geçti. Burası öyle bir ocaktı ki gündelik işinden fırsat bulan herkes bir iki saatliğine de olsa çalışabilmek için bu inşaata akın ederdi.

Buraya Mimar Sinan’ın çıraklık eseri olan İstanbul Şehzadebaşı Camiinin aynısı inşa ediliyordu. Medeniyetimizin büyük ustasının bu planının layıkıyla uygulanması için babamın birkaç kez İstanbul’a gidip geldiğini hatırlıyorum.

Nihayetinde Hacı Numan’ın bağışıyla başlayan ve sonra 8.000 metrekareye ulaşan bu alana 2588 metrekare kapalı alanı olan devasa bir eser yapılıyordu. Duvar uzunluğu 16 metre, kubbe uzunluğu 38 metre ve 70 metre uzunluğunda iki minareden oluşacaktı. Kesme taştan ve bin bir çeşit ince ayrıntıdan oluşacak böyle bir eseri o zamanlar tahayyül etmek bile zordu. Bu eseri yapmaya karar verip buna destek olanların ne büyük bir medeniyet sevdalısı olduğunu bu tasavvur bile anlatmaya kâfi gelir sanırım. Nihayetinde bu nadide eser, temellerinin atıldığı günden itibaren hem onlarca insanı manevi eğitimden geçirip gönül sofrasının altın halkasına kattı hem de gayretli irfan ehlinin olağanüstü çabalarıyla günden güne yükselerek geleceğe dair güçlü bir umut olmaya devam etti.

1989 Ağustos’unda bu camiye yardım toplamak amacıyla gittiği Tepeköy yolunda geçirdiği trafik kazası sonucunda bu caminin kalfalığını yapan babamı kaybettik. Onun niçin her fırsatta buraya koştuğunu ve hangi sınava hazırlık yaptığını işte o zaman çok iyi anlamıştım. Ondan kalfalık bayrağını dayım İmdat Buz, nam-ı diğer Çıtır Mustafa ile tam bir gönül beyefendisi olan Ubeyde Akceylan devraldı. Dayımın işine aşk derecesinde bağlılığı ve çalışma tutkusu, Ubeyde Usta’nın ise Allah vergisi maharetleri vardı. Bu eser bu iki kalfanın elinde şekillenip yükselmeye devam etti. Hacı Mustafa Eren Efendi, özlemiyle tutuştuğu bu eseri her gün caminin batı tarafındaki misafir olduğu Hacı Numan’ın evinden seyrederdi. 1991 yılında bu evde Hakkın rahmetine kavuştu. Ondan bu kutlu bayrağı Yusuf Ziya Sipahi Efendi devraldı. İnşaat hiçbir kesintiye uğramadı. Piraziz İlçesinin Bülbüllü köyündeki ocaktan çıkarılan taşlar şantiyeye yığılmaya devam etti. Buna ek olarak Ünye, Kayseri ve Bayburt’tan da farklı taşlar geliyordu. Hayırseverlerin katkıları, görevlilerin olağanüstü gayretleri ve çalışanların alın teri üzerinde bu cami günden güne ilerleyip yükseldi.

Zaman içinde İstanbul Şehzadebaşı Camiine bazı ekleme ve çıkarmalar yapıldı. Selçuklu ve Osmanlı mimarisi harmanlanarak ortaya eşsiz bir medeniyet şahikası çıkarıldı.

Sarayburnu Cami, Bursa Ulu Camiinin küçültülmüş iç havuzu ve Sivas Divriği Ulu Camii’nin UNESCO tarafından koruma altında olan giriş kapısıyla zenginleştirilerek sentezlendi. Neticede ortaya hem kullanılan sarı taşların dayanıklılığı hem 130 santimlik duvar kalınlığı hem de eskiden alçıyla işlenmiş mukarnasların bile taşların oyularak yapılmasıyla son derece sağlam ve kaliteli bir işçilik çıktı. İşçilik demişken bu devasa eserin bütün finansmanını ve işçiliğini bir avuç gönüllü ekip az bir kadroyla, yardımlarla ve kampanyalarla yürüttü. Bir avuç deyip geçmemek lazım. Göğe açılan bir avuca cihanı aşan hazineler serilir çoğu zaman. Öyle ki taş ocağından çıkarılan taşların bu ekibin kendi yöntemleriyle sökülüp işlendikten sonra itinayla yerine yerleştirilmesinin ardından bu cami 2008 yılında ibadete açıldı. Caminin resmi açılışı ise başlangıcından 29 sene sonra 2017 yılında yapıldı. Çevre düzenlemesi ise hala devam etmektedir.

Bu cami planlandıktan sonra yapılan Karadeniz sahil yolu bu şaheserin bir kanadını eksik bıraktı. O da deniz tarafına yapılması tasarlanan 500 talebelik külliye çalışmasıdır. Bu sorun, bu bir avuç gönüllü insanın çözebileceği bir problem değildir. Yetkililerin bu noktada elini taşın altına

koyup bir an önce devreye girmesi gerekiyor. Bu sayede 32 yıllık bir çalışmanın hakkı teslim edilmiş ve bu kutlu yolculuğa destek verilmiş olacaktır. Bu iş için külliyenin yapılması planlanan alandaki çevre yolunda acilen bir düzenleme yapılması gerekiyor. Bu sayede hem bu eserin selatin cami olma özelliği teslim edilecek hem de hat sanatından tezhibe, ebrudan çini boyacılığı, ahşap kündekari, el oymacılığı ve sedefkari gibi kaybolmaya yüz tutan geleneksel sanat eğitimimizin önü açılmış olacaktır.

Sarayburnu Camisi ve Külliyatı Yapma ve Yaşatma Derneği Başkanı Yusuf Ziya Sipahi Hoca Efendi’nin hayallerini süsleyen ve halen 4.000 adet kitabın bulunduğu bu caminin birbirine yakınlığı sebebiyle Ordu ve Giresun’daki üniversite talebelerine hitap edecek tarzda zengin bir kütüphaneye sahip olması ve batı tarafındaki arazide yapılması planlanan özgün bir eğitim kurumuna kavuşabilmesi için de gerekli desteklerin verilmesi böyle bir şaheseri parmaklarıyla kazıya kazıya ülkemize kazandıran yüce gönüllü insanlardan esirgenmemelidir. Zira bu eser, şahısların değil gelecek nesillerimize yönelik bir medeniyet projesi olarak Cumhuriyet tarihimizde bir ilktir.

Nihayet bu güzide eserin doğu tarafında bulunan deniz evlerinin kaldırılarak camiyi ilçeye bağlayan alana bir millet bahçesi yapılması hususunda emekleri geçen herkese teşekkür etmek lazım.

Bu eserin 32 yıldır devam eden inşası esnasında buraya emeği geçen pek çok güzel insan ahirete irtihal etmiştir. Pek çoğunun sohbetlerine şahitlik edip onlardan sükûnet, dinginlik ve gönül huzuru edindiğim bu özge irfan ehline Yüce Allah’tan rahmet diliyorum. Bir avuç gönül dostunun yüreğinde anlam kazanıp şekillenerek hayata geçen bu eserin ülkemizin kaderiyle büyük bir benzerlik taşıdığına inanıyorum. Ve ümit ediyorum ki bu eserin önündeki her sıkıntı ortadan kalktıkça ülkemizin de bir sıkıntısı gidecek, önü açılacak ve yarınlara daha büyük umutlarla yürüyecektir

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.