Sosyal medyada Danıştay 10. Dairesi’nin Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılması yönünde karar verdiği haberleri dolaştı.
Değerli hukukçulardan oluşan Danıştay 10. Daire’nin usul ve esasa ilişkin bir hata yapmamak için kılı kırk yardığı anlaşılıyor, doğru olan da bu. Verecekleri kararın hukuki temellerinin sağlam olmasına özen gösteriyorlar. Çünkü bu karar aynı zamanda tarihe mal olacak.
Ayasofya konusunda siyasi konjonktür müsait. Kamuoyu ise tarihi bir hatanın düzeltilmesini bekliyor. Bu aşamada “Ayasofya siyasete açılıyor” şeklindeki yaklaşımları da yanlış buluyorum. Tam aksine, Ayasofya cami olarak ibadete açılırsa, işte o zaman siyasete kapatılmış olacak. Çünkü Ayasofya 24 Kasım 1934 tarihinde müzeye dönüştürüldüğü günden bu yana zaten siyasete açılmıştı. 1950’den bu yana seçim meydanlarında “Ayasofya’nın zincirleri kırılacak” sloganları eksik olmadı. Çünkü o karar milletin vicdanına sığmadı. Ayasofya, Fatih Sultan Mehmet’in vasiyetine uygun olarak ibadete açıldığı zaman, siyasi bir koz olmaktan çıkacak. Çünkü mağduriyet ortadan kalkacak. Hem ayrıca yarın seçim mi var? 2023’te yapılacak olan seçime kadar daha 3 yıl var. Bakalım o zamanın siyasi konjonktür nasıl oluşacak? Seçmen 3 yıl sonra Ayasofya’ya göre mi oy kullanacak?
AYASOFYA CAMİ OLUYOR MU?
Sosyal medyada Danıştay’ın ‘Ayasofya’nın cami olarak açılmasına karar verdiğine’ dair haberler üzerine bir araştırma yaptım. Danıştay’ın kararının 10 Temmuz Cuma günü açıklanması bekleniyor. Ancak Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılması yönünde karar alınmış. Asıl önemli olan nokta buydu. Danıştay 10. Dairesi bu milletin 86 yıldır hasretle beklediği karar verdi. Ayasofya’ya vurulan yasaklar zincirini kaldırdı. Ancak kararın, yazılması ve imzaların tamamlanması sürecinden sonra açıklanması bekleniyor.
Danıştay 10. Daire’nin Ayasofya’nın cami olarak açılması kararını oybirliğiyle aldığı ve kararın 10 Temmuz Cuma günü açıklanacağı söyleniyor. Ayasofya mücadelesinde yarın tarihi bir gün.
ALİ BABACAN’A 15 TEMMUZ SORUSU
ALİ Babacan, partisinin açılışını yaptıktan sonra Ruşen Çakır’la yaptığı söyleşide darbe literatürüne bir katkı yaptı. 17-25 Aralık için “O günkü iktidara karşı minik bir darbe girişimiydi” diyor. Demokrasi tarihimiz aynı zamanda darbeler tarihi olduğu için bizde birçok darbe çeşidi var. Askeri darbeden FETÖ darbesine, postmodern darbe girişiminden muhtıraya kadar seç beğen al.
Bizde isimleri çeşitli ama darbelerin ortak bir özellikleri vardır. Hepsi de Amerikan patentlidir. Talat Aydemir, Amerika’nın desteğini almadan darbe yapmaya kalkışınca sonu darağacı olmuştu.
17-25 Aralık’ı “minik darbe girişimi” olarak niteleyen Ali Babacan yakında 15 Temmuz için de “kontrollü darbe” derse şaşırtıcı olmaz.
Söz konusu 15 Temmuz olunca, ben asıl Ali Babacan’ın 15 Temmuz’da nerede olduğunu merak ediyorum. Babacan, NTV’de katıldığı bir programda bu yöndeki soruya “Ben o hafta sonu yurtdışındaydım. Saat farkı da vardı, yedi saat” diyor. “Amerika’daydım” diyemiyor. 15 Temmuz gecesi darbenin merkezi olan ABD’de olmasını izah edecek bir gerekçesi vardır elbette ki.
Babacan, 15 Temmuz gecesi darbeye karşı tek bir tweet atmamasını da “Hem haber almakta hem de olayları anlamakta bayağı güçlük çektik” diye izah ediyor. Tabii darbe bastırılıp darbeciler ellerini başlarının üstüne koyarak tek tek teslim alındıktan sonra. Bir imada bulunmuyorum. Ama Ali Babacan’ın 15 Temmuz gecesi, darbenin planlandığı Amerika’da bulunmasının da izaha muhtaç olduğunu söylüyorum.
EŞCİNSELLİĞİ DEĞİL, DİYANET’İ SUÇLAMAK
Ali Babacan siyasete bir atıldı, pir atıldı. Gazeteci Ruşen Çakır, bir eşcinselin “ABD’de kendimi özgür hissediyorum. Türkiye’ye gelirsem kendimi özgür hissedebilecek miyim” diye sorduğunu iletiyor. Ali Babacan buna nasıl yanıt veriyor dersiniz? Devletin görevinin herkesin güvenliğini sağlamak olduğunu söylersin, özgürlüklerden yana olduğunu ifade edersin, peki Babacan ne yapıyor?
Eşcinselleri değil, Diyanet’i hedef alıyor. “Bu konu ramazanın ilk cuma hutbesinde ortaya atılan bir konudur. Niye o gün? Dini hassasiyetlerin yüksek olduğu bir günde bu konu ele alınmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da siyasetin etkisinde kalmaması lazımdır” diyor.
Başta Kuran-ı Kerim olmak üzere İncil’den Tevrat’a kadar bütün kutsal kitaplarda, İslamiyet’ten, Hıristiyanlık’tan, Museviliğe kadar bütün ilahi dinler eşcinselliği lanetliyor. Diyanet İşleri Başkanı ne diyecekti, ramazanın ilk cumasında eşcinselliği teşvik mi edecekti? Diyanet İşleri başkanlarının görevi dinin haram kıldıklarını anlatıp helal kıldıklarını teşvik etmektir. Ali Babacan bunu benden iyi bilir. Çünkü Türkiye’de ilk başörtüsü mücadelesini başlatan Hatice Babacan, halasıdır. Babacan’ın ailesi temiz bir ailedir. Üç beş oy uğruna değer mi Ali Bey?
MECLİS’TEKİ GÖRÜŞMELER GERGİN BAŞLADI
Barolarla ilgili yasanın görüşmeleri HDP’lilerin protestoları nedeniyle gergin bir ortamda başladı.CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç’un “Gece gündüz burada olacağız. Direnmeye devam edeceğiz” sözlerinden zorlu bir sürecin yaşanacağı anlaşılıyor. Ziyaretçi yasağı olmasına rağmen Meclis Başkanlığı, baro başkanlarının görüşmeleri izlemesi kararını aldı. Ancak Adalet Komisyonu’ndaki görüşmeler sırasında üç baro başkanı davet edilmesine rağmen katılmadılar. İstanbul Barosu başından beri diyaloğu değil, kriz üzerinden siyaset yapmayı tercih ediyor. Buna rağmen Meclis bahçesinin duvarının dibinde bekleyen baro başkanlarının görüntüsü şık olmadı.
Barolarla ilgili tartışmanın iki ayağı var.
1- Çoklu baro.
2- Temsilde adalet.
Barolar Birliği’nin seçiminde Anadolu barolarının esamesi okunmuyordu. İstanbul dükalığı yaşanıyordu. Şimdi Anadolu baroları da ilk kez söz sahibi olacak.