Türk siyasi tarihine kara bir leke olarak geçen Başbakan Adnan Menderes’in idam edilmesinin üzerinden tam 63 yıl geçti. Yıllar önce idam sehpasına giderken son sözlerini Osmanlıca olarak kaleme almıştı. Tarih Menderes’in o sözlerini haklı çıkaracaktı.
ürk Silahlı Kuvvetleri içindeki bazı general ve subayların oluşturduğu 38 kişilik Milli Birlik Komitesi, 27 Mayıs 1960’ta sabaha karşı darbe yaparak idareye el koydu.
Adnan Menderes, aynı gün yurt gezisinde bulunduğu Kütahya’da Albay Muhsin Batur tarafından gözaltına alınarak Ankara’ya götürüldü.
Daha sonra diğer tutuklu Demokrat Parti üyeleriyle Yassıada’da hapsedildi.
Yassıada’da da yaşanan hukuk facialarıyla dolu davalar 14 Ekim 1960’ta başladı ve 15 Eylül 1961’de karara bağlandı.
Yargılamaların neticesinde Adnan Menderes 17 Eylül 1961’de Yassıada’da idam edildi.
“Yeter söz milletindir.” diyerek çıktığı siyaset yolunda güçlü Türkiye hayalini politikaları ve kalkınma atılımlarıyla gerçekleştirmeye çalışan Menderes, “Şehit Başbakan” olarak tarihine geçti.
Son sözlerini Osmanlıca kaleme alan Adnan Menderes idam sehpasına bu cümlelerle yürümüştü:
“Sizlere dargın değilim. Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız içün sizlere müteşekkirdir. İdam edilmek içün ortada hiç bir sebep yok. Ölüme kadar metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki milletce kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendilerinizi yine de 1950 de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacak idiniz. Ama şimdi milletle el ele virerek Adnan Menderes’in ölümü ebediyete kadar sizi ta’kib idecek ve bir gün sizi silüp süpürecekdir. Ama buna rağmen merhametim sizlerle beraberdir.”
TBMM tarafından 11 Nisan 1990’da kabul edilen bir kanunla Adnan Menderes ve onunla birlikte idam edilen arkadaşlarının iadei itibarları yapıldı.
Aynı kanun uyarınca Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’nun naaşı, 17 Eylül 1990’da İmralı’dan alınarak devlet töreniyle İstanbul Vatan Caddesi’nde yaptırılan anıt mezara taşındı.
Türk siyasi tarihinin simge isimlerinden Ali Adnan Menderes, 1899 yılında Aydın’da dünyaya geldi.
Annesi Tevhide Hanım, babası Ethem Bey ve ablası Melike’yi verem hastalığından kaybeden Ali Adnan, okulunu bitirmesinin ardından dedesi Hacı Ali Paşazade’nin kendisine miras bıraktığı Çakırbeyli Çiftliği’nin başına geçti.
Çiftliğin büyük bir bölümünün köylüler tarafından kullanıldığını fark eden Menderes, 1932 yılında çiftliğin bu bölümünü tapu terki yoluyla köylülere bırakacaktı.
İzmir’in tanınmış ailelerinden Evliyazadelerin kızı Fatma Berrin Hanım ile 2 Eylül 1928’de evlenen Menderes’in bu evliliğinden Yüksel, Mutlu ve Aydın adında üç çocuğu oldu.
Siyasi kariyerine Serbest Cumhuriyet Fırkasında başlayan Menderes, bu parti kurulmadan önce CHP’den bir teklif almış ancak kabul etmemişti. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın feshedilmesinin ardından Menderes, Celal Bayar, İttihat ve Terakki Mektebi’nden hocası Vasıf Çınar ve çok iyi tanıdığı Halit Onaran ile görüşmesi sonrasında CHP’ye katıldı.
CHP il yönetiminde göreve başlayan Menderes, parti teşkilatını Aydın’da yeniden kurdu.
1931 yılındaki erken seçimde aday olmadığı halde milletvekili seçilen Menderes, kendisini aday listesine Mustafa Kemal Paşa’nın koyduğunu öğrendi.
Menderes, 1935, 1939, 1943 seçimlerinde CHP Aydın Milletvekili olarak aralıksız 14 yıl parlamentoda CHP grubunda görev aldı.
Menderes, hükümetin Toprak Reformu Tasarısı’nın 1945’te Meclis’teki görüşmeleri sırasında sergilediği karşı duruş sonrasında siyaset sahnesinde tanınan bir isim haline geldi.
İzmir Milletvekili Celal Bayar, Aydın Milletvekili Adnan Menderes, İçel Milletvekili Refik Koraltan ve Kars Milletvekili Fuat Köprülü, 7 Haziran 1945’te CHP Meclis Grubu’na kanunlardaki ve parti tüzüğündeki antidemokratik hükümlerin kaldırılmasını içeren bir önerge verdi.
Türk siyasi hayatına “Dörtlü Takrir” olarak geçen önergenin verilmesinin ardından Celal Bayar’ın deyimiyle “partide fırtına koptu”.
Parti içindeki çatışma üzerine Başbakan Şükrü Saracoğlu basın toplantısı düzenleyerek Türkiye’de demokrasi olmadığına inananların Hükümete gazete kapatma yetkisi veren Basın Kanunu’nun 50. maddesini gerekçe gösterdiklerini ancak bunun savaş yıllarının getirdiği bir tedbir olduğunu savundu.
Menderes’in Başbakan Saracoğlu’nun demecini gazete köşesinden değerlendirmesi parti içindeki rahatsızlığı daha da artırdı.
Başbakan Saracoğlu’nun başkanlığında 21 Eylül 1945’te toplanan Parti Divanı, ülkede demokrasi olmadığını savunan Fuat Köprülü ve Adnan Menderes için ihraç kararı aldı.
Refik Koraltan, ihraç kararını eleştirdiği için partiden uzaklaştırıldı. Celal Bayar ise Basın Kanunu’nun haberleşme hürriyetini sınırlayan 17. ve 50. maddelerinin değiştirilmesine dair tasarısı CHP Grup Toplantısı’nda reddedildiği için istifa etti.
Demokrat Parti (DP) 7 Ocak 1946’da Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan tarafından kuruldu.
Demokrat Parti’nin kuruluşu üzerinden 4 ay geçmeden erken seçim kararı alınarak önce yerel, ardından genel seçim sürecine girdi. 26 Mayıs 1946’da yapılan yerel seçimlere girmeme kararı alan Demokrat Parti, partilileri sandığa gidip gitmemekte serbest bıraktı.
CHP’nin kazandığı 1946 genel seçimlerinde Menderes, memleketi Aydın’dan değil, Kütahya’dan milletvekili seçildi.
DP Meclis Grubu’nda görev dağılımı yapılarak Meclis Grup Başkanlığına Celal Bayar, Grup Başkan Vekilliğine Fuat Köprülü, Yönetim Kurulu üyeliklerine Adnan Menderes, Emin Sazak, Yusuf Kemal Tengirşenk, Fuat Hulusi Demirelli, Ahmet Tahtakılıç ve Saim Ergenekon seçildi.
CHP Hükümeti 1 Mart 1950’de genel seçimlerin 14 Mayıs 1950’de yapılmasına karar verdi. Halkın Demokrat Parti’ye ilgisi, aday listelerinde de kendisini gösterdi.
Büyük bir seçim kampanyası başlatan Demokrat Parti’de milletvekili adaylığına yoğun talep oldu. Adnan Menderes de İstanbul’dan milletvekili seçildi.
Seçimlerde, Demokrat Parti yüzde 53 oy oranıyla, Meclisin yüzde 84’üne sahip oldu.
Seçim sonuçlarının ardından Demokrat Parti Grubu’nda yapılan oylama sonucunda Bayar’ın Cumhurbaşkanı olmasına karar verildi.
Adnan Menderes, Bayar’ı evinde ziyaret ederek Fuat Köprülü’nün başbakan olmasını önerdi. Bunun üzerine Bayar, “Başvekil sizsiniz Adnan Bey” diyerek Menderes’in parti liderliğini de almasını istedi.
22 Mayıs’ta kabinesini oluşturan Menderes, parti programını Demokrat Parti’nin 28 Mayıs’taki grup toplantısında açıkladı.
Menderes, Demokrat Partinin seçim zaferini, “14 Mayıs, bir devre son veren ve yeni bir devir açan müstesna ehemmiyette tarihi bir gün olarak daima anılacaktır. Bu tarihi günün hatırasını yalnız partimizin değil Türk demokrasisinin bir zafer günü olarak yad ediyoruz.” ifadeleriyle yorumlamıştı.
Menderes, Demokrat Parti iktidarında, Anadolu halkı tarafından kabul görmeyen çok sayıda politikaya son verdi.
Dini özgürlüklerle ilgili attığı adımlar kapsamında Menderes, 1932 yılından itibaren Diyanet İşleri Başkanlığının talimatıyla uygulanan “Arapça ezan okuma yasağı”nı 18 yıl aradan sonra kaldırdı. Hükümet tarafından ezanın okunma şekli müezzinlere bırakıldı.
Eğitim ve öğretim kurumlarından laiklik adına kaldırılan din eğitimi, Menderes döneminde, dördüncü sınıftan itibaren velinin isteğine bağlı olarak yeniden verilmeye başlandı.
Menderes’in İzmir İl Kongresi’nde yaptığı konuşmadaki şu ifadeleri oldukça dikkati çekmişti:
“Şimdiye kadar baskı altında bulunan dinimizi baskıdan kurtardık. İnkılap softalarının yaygaralarına ehemmiyet vermeyerek ezanı Arapçalaştırdık. Mekteplerde din derslerini kabul ettik. Radyoda Kur’an okuttuk. Türkiye bir Müslüman devletidir ve Müslüman kalacaktır. Müslümanlığın bütün icapları yerine getirilecektir.”
Menderes Hükümeti tarafından, 25 Temmuz 1950’deki Bakanlar Kurulu toplantısında Kore’ye askeri bir kuvvet gönderilmesine karar verildi.
CHP’liler asker gönderme kararı alınırken kendilerine ve TBMM’ye danışılmamış olmasını eleştirdi. Bütün eleştirilere rağmen Türk askerinin Kore’deki başarısı Türkiye’nin NATO’ya üye olmasında etkili oldu.
Türkiye tarafından NATO’ya girmek için ilk başvuru 11 Mayıs 1950’de yapılmıştı. Adnan Menderes Hükümeti döneminde ise Türkiye, 1952’de NATO’ya tam üye olarak kabul edildi.
Devletin ekonomik hayata müdahalesini yoğun bir şekilde eleştiren Menderes, iktidara geldiği ilk günden itibaren ekonomide liberal bir politika izledi. Menderes’in politikalarıyla ekonomide kalkınma dönemine giren Türkiye’de, serbest piyasa ekonomisine geçişe hız verildi.
İthalata getirilen kısıtlamaları kaldıran Menderes hükümeti tarafından kredi faizleri düşürülerek özel sektörün daha fazla kredi kullanımı teşvik edildi. Gelen kredilerin özellikle tarım alanında kullanılması önerilirken tarımda makineleşme çalışmaları başladı.
Yabancı sermaye girişini teşvik etmek amacıyla yasal mevzuat hazırlanarak KİT’lerin özel sektöre devri öngörüldü.
Marshall Planı’nın da katkısıyla ülkede yeni sanayi tesisleri kuruldu. 1954 yılında Türkiye Vakıflar Bankası kuruldu. Bu dönemde Türkiye’nin gayrisafi milli hasılası yılda ortalama yüzde 9 büyüdü.
2 Mayıs 1954’te yapılan genel seçimlere katılım, hiçbir kanuni zorlama olmamasına rağmen yüzde 88,63 gibi oldukça yüksek bir oranda gerçekleşti.
Demokrat Parti, yüzde 56 oy oranıyla Cumhuriyet tarihinin en yüksek oyunu aldı ve Meclis’teki milletvekili sandalyelerinin yüzde 93’ünü kazandı.
Demokrat Parti’nin 1954’te kazandığı bu zaferin ardından, Kıbrıs’ta yaşanan sorunlar tüm ağırlığıyla hissedilmeye başlandı.
Kıbrıs konusunun müzakere edilmesi için 29 Ağustos 1955’te gerçekleştirilen Londra Konferansı’ndan, Türkiye’de yaşanan “6-7 Eylül olayları” nedeniyle bir sonuç alınamadı.
“Atatürk’ün evinin bombalandığı”na ilişkin bir haberle başlayan “6-7 Eylül olayları”, sıkıyönetim ilan edilerek ancak bastırılabildi.
Olaylar bastırılana kadar İstanbul’da Rumlara ait çok sayıda kilise, okul, iş yeri yakıldı, yağmalandı. Binlerce Rum, uzun yıllardır yaşadıkları topraklardan ayrılmak zorunda kaldı.
Demokrat Parti, 27 Ekim 1957’de yapılan genel seçimlerde yüzde 9,3’lük kayıpla yüzde 47,30 oy aldı.
Menderes, seçimlerin ardından parti içinde bir özeleştiriye giderek seçim sonuçlarını teşkilatın yeterince çalışmamasına, basında yer alan yalan haberlere bağladı.
İnönü’nün “şartlar tamam olduğunda ihtilal meşru haktır” sözü
18 Nisan 1960’ta TBMM’de “muhalefet ve basının faaliyetlerini incelemek” amacıyla Demokrat Partili 15 milletvekilinden oluşan Tahkikat Komisyonu kuruldu.
Bu komisyon nedeniyle, CHP yöneticileri Demokrat Parti’yi diktatörlüğe gitme amacında olmakla suçladı.
CHP Genel Başkanı merhum İsmet İnönü “Şartlar tamam olduğu zaman milletler için ihtilal meşru bir haktır.” şeklindeki meşhur sözünü, bu komisyonun kurulmasının hemen ardından ifade etmişti.
Basında yer alan iddialar ve oluşturulan hava, büyük öğrenci olaylarının yaşanmasına neden oldu.
İlk büyük öğrenci gösterisi 19 Nisan’da Kızılay’da düzenlendi.
Öğrenciler, bu olayların ardından “555K” koduyla, 5 Mayıs’ta saat 5’te Kızılay Meydanı’nda toplandı. Adnan Menderes, kendisine karşı eylem yapılan yere giderek, eylemcilerin arasına girdi.
O sırada bir genç Menderes’in boğazını sıktı. “Ne istiyorsun?” diye sorduğu gençten “Hürriyet istiyorum.” cevabını alan Menderes, “Bir başbakanın boğazını sıkıyorsun bundan ala hürriyet mi var?” ifadelerini kullandı.
İstanbul Beyazıt Meydanı’nda üniversite öğrencilerinin eylemi sırasında orman fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz polis kurşunuyla hayatını kaybetti.
Yaşanan bu hadiseden sonra basında doğruluğu kanıtlanamayan haberlere yer verildi. Menderes’in “öğrencileri toplatarak kıyma makinelerinden geçirdiği, cesetlerini asfalta karıştırdığı” iddiaları, kamuoyunda tepkiyle karşılandı ancak bu iddiaların gerçek olmadığı, 1960 askeri darbesinden sonra Milli Birlik Komitesi’nin bu öğrencilerin tespiti için açtığı araştırma komisyonuna hiçbir ailenin başvurmamasıyla ortaya çıktı.