Onlar darbenin en yakın tanıklarından. 15 Temmuz akşamı başlayan hareketliliği ertesi gün öğle saatlerine kadar nefes bile almadan takip ettiler. Cumhurbaşkanlığı’nda, Genelkurmay Başkanlığı’nda, TBMM’de, MİT’te, TRT’de, Özel Harekât Daire Başkanlığı ve Emniyet Müdürlüğü’nde çatışmaları, halkın tepkisini izlediler. Hürriyet Ankara Büro çalışanları o geceyi anlattı, izlenimlerini yazdı.
DARBECİLERİN BİNAYA GELMESİNDEN ENDİŞE EDİYORDUKSoner Gürel (Hürriyet Ankara Haber Müdürü)
15 Temmuz 2016 Cuma günü 19.00 gibi ofisten çıktım. Eşimle buluşup yemek yedik. Sonra da Eskişehir yolunu takip ederek Kara Kuvvetleri Komutanlığı kavşağına geldik. Saat 21.35 gibi komutanlığın protokol kapısında ve kavşakta uzun boylu, takım elbiseli 15-20 kişi bekliyordu. Eşime “Bu askerler bu saatte neden bekliyor acaba” diye sordum. Eve geçtikten sonra Gençlik Caddesi’nde biraz yürüyüş yapmaya karar verdik. Daha 200 metre gitmiştik ki büyük bir gürültüyle askeri uçaklar alçak uçuş yapmaya başladı. Bir gariplik vardı…
Dönemin Hürriyet Ankara Temsilcisi Deniz Zeyrek’i aradım. Yanıt alamayınca yine o dönemdeki Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin’e ulaştım: “Garip şeyler oluyor. Sanki bir darbe girişimi var. Ben Genelkurmay’a uğrayıp büroya geçiyorum, arkadaşları da çağırıyorum.”
IŞİD saldırısı mı darbe girişimi mi?
Genelkurmay’ın önüne gittiğimde polislerin etrafı çevirdiğini gördüm, ön nizamiyeye geçişe izin vermiyorlardı. Son sürat büroya hareket ettim. Yukarı çıkarken bu kez Sedat Ergin aradı beni, “Başkente yönelik bir IŞİD hava saldırısı istihbaratı varmış. Uçaklar bu tehdide karşı havalanmışlar, darbe falan yok. Sakin ol” dedi. Ben de görüntünün öyle olmadığını anlattım. Ergin telefonu kapattıktan üç dakika sonra da Deniz Zeyrek aradı. IŞİD tehdidinden bahsedince ona da aynı şeyleri söyledim: “IŞİD değil. Her yer karışık. Polis telsizinden sürekli anonslar geliyor. Genelkurmay’a, Jandarma Genel Komutanlığı’na Özel harekat polisleri sevk ediliyor.”
22.05’te TV’ler canlı bağlantılara başladılar. Fotomuhabirimiz Rıza Özel ve Mert Gökhan Koç, Genelkurmay’ın önüne geçtiklerini söylediler. Birkaç dakika sonra Sedat Ergin ve Deniz Zeyrek peş peşe aradılar. “Haklısın Soner… Zırhlı birliklerde bir hareketlilik var mı? Ankara ne durumda?” diye sorular yöneltmeye başladılar.Bombalanan Meclis’te pek çok alan kullanılamaz duruma geldi. Rıza Özel’in objektifine yansıyan kareler 15 Temmuz gecesi ne kadar büyük bir tehlike atlatıldığının en önemli delillerinden.
Görev başında, çatışmanın dibinde
Hemen organize olduk. Ankara’daki tüm arkadaşlar görev başındaydı. Hacer Boyacıoğlu, Rıfat Başaran, Rıza Özel, Mert Gökhan Koç; Genelkurmay Başkanlığı ve TBMM bölgesinde, çatışmanın dibindeydiler. Fevzi Kızılkoyun önce MİT kampüsüne yönelik helikopterli saldırıyı takip etti, sonra Gölbaşı’ndaki savaş uçakları tarafından bombalanan Özel Harekât Daire Başkanlığı’na gitti. Sabaha karşı da Ankara Emniyet Müdürlüğü bölgesindeki olayları takip etti. Gizem Karakış TRT’ye geçmişti.
O helikopterde komutanlar vardı
Ankara Büro’nun ışıklarını gecenin ilerleyen saatlerinde azalttık. Hatta gece görüş sistemi nedeniyle camlara yakın bilgisayar ekranlarını kapattırdım. Uçaklar sabaha kadar üstümüzden alçak uçuşlarına devam ettiler. Gece 2.30 sıralarında bir helikopter Cumhurbaşkanlığı üzerine doğru alçaldı. Binaya doğru ateş ediyordu. Balkondan izliyorduk. İzli mermileri görüyorduk. Bir ara bomba sesleri o kadar yoğunlaştı ki bürodaki arkadaşları gönderip binanın eksi üçüncü katına indim. Otoparka… Hande (Fırat) canlı yayını bitirmiş, endişeyle ekip arkadaşlarıyla aşağı inmişti. Hepimiz CNN Türk’teki Cumhurbaşkanı Erdoğan bağlantısı nedeniyle darbecilerin binaya gelmesinden endişe ediyorduk.
Başkentteki bu hareketlilik hava aydınlanıncaya kadar devam etti. Sabah iki patlama adeta ortalığı inletti. Biri Ankara Emniyeti’nde, diğeri Cumhurbaşkanlığı nizamiyesi önünde yaşanmıştı bu patlamaların. Savaş uçakları son iki bombalama için bu noktaları seçmişti.
Polis artık darbecileri her bölgede etkisiz hale getirmeye başlamıştı. Genelkurmay’daki darbeci askerler teslim alındı. Etimesgut’takiler de… Savaş uçaklarının sesleri sabah 8.00 gibi kesildi. Tam bu sırada üç askeri helikopter Eskişehir yolundaki binanın önünden Çankaya Köşkü’ne doğru gitti. Sonradan öğrendik bu helikopterlerde dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’la diğer üst düzey komutanların olduğunu…
Tam kadro önemli bir olaya daha tanıklık…
15 Temmuz akşam 21.30’da başlayan o kanlı gecenin mesaisi ertesi gece 22.00’ye kadar sürdü. Tam 24.5 saat… Hürriyet Ankara Büro tam kadro bir önemli olayı daha tüm ayrıntılarıyla izledi. İşte sahadaki arkadaşların; MİT, Ankara Emniyeti, Genelkurmay Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı, TBMM ve diğer noktalardaki 15 Temmuz izlenimleri de bu sayfalarda…
ALÇAKTAN UÇAN JET SESLERİNE BOMBA SESLERİ KARIŞMAYA BAŞLADI Gizem Karakış (Hürriyet Cumhurbaşkanlığı muhabiri)
15 Temmuz günü eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun iki danışmanının Gölbaşı Vilayetler evinde düzenlenen düğününe katıldık. Davutoğlu nikâh şahitliği yaptı. Düğünden eşimle birlikte erken ayrılmıştık ki Haber Müdürüm Soner Gürel aradı. Hemen TRT’ye gitmem gerektiğini söyledi. TRT’ye ulaştığımızda jetlerin uçuşuna tanıklık ettik. Kapıda askerler bekliyordu. Binaya girmek için söylenebilecek her türlü bahaneyi söyledim; içeride özel bir eşyamı unuttuğumu, göreve geldiğimi… Kapıda bekleyen askerler netti: “Giremezsiniz. Burada olmamanız gerek.”
TRT’de çalışan arkadaşlarım telefonlarını açmıyordu. Ulaşabildiğim tek arkadaşım, dakikalar sonra içeride askerlerin olduğunu söyledi ve telefon kapandı.
Bekleyişimiz sürerken alçaktan uçan jetlere bomba sesleri karışmaya başladı. Vatandaşlar da sokaklara inmişlerdi. TRT’ye gelen yüzlerce vatandaşın kapıda askerlerle mücadelesine tanıklık ettik. Gece yarısı vatandaşlar darbeciler karşısında galip gelerek stüdyoya girmeyi başardığında, derin bir “Oh” çektiğimi hatırlıyorum.
UYARI GELMESE BELKİ DE BOMBANIN ATILDIĞI NOKTADA OLACAKTIMFevzi Kızılkoyun (Hürriyet İçişleri-Emniyet muhabiri)
Ankara üzerinde F-16’ların alçak uçuş yapmaya başlaması bir şeylerin ters gittiğini gösteriyordu. Emniyet, istihbarat ve güvenlik alanına bakan bir gazeteci olarak hemen telefona sarıldım. Yaşanan olağanüstü durum birçok kişi tarafından ‘terör tehdidi’ diye açıklanırken haber kaynağımın “Jandarma Genel Komutanlığı ile Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın içinde yuvalanan FETÖ’cülerin kalkışması” bilgisini paylaşması şok etkisi yaratmıştı. Hemen Yenimahalle’deki MİT yerleşkesine geçtim. Vardığımızda darbecilerin helikopteri burayı taramaya başladı. Sadece MİT yerleşkesi değil, sivillerin bulunduğu alanlar da ateş altına alındı. Kurşun sesleri, kaçan vatandaşlar, o panik hali…
Bağrışmalar, ambulanslar…
Darbecilerin hedeflerinden biri de Gölbaşı’ndaki Özel Harekât Başkanlığı’ydı. Aldığım bu bilgi üzerine oraya hareket ettim. 23.18’de FETÖ’cü darbecilerin kullandığı F-16’dan Özel Harekat Daire Başkanlığı’nın bitişiğindeki Havacılık Daire Başkanlığı’na bomba atıldı. Her yer toz duman olmuştu. Bağrışmalar, araç sesleri, ambulanslar… Atılan bomba yedi kişiyi şehit etti, beş kişiyi yaraladı. Bu şok atlatılmadan vakit gece yarısını 33 saniye geçtiği sırada bu kez Özel Harekât Başkanlığı bombalandı. Başkanlığın önünde hazırlıkları tamamlayarak harekete geçen Özel Harekât polisleri hedef alınmıştı. Burada da 44 polis şehit oldu, yaralanan 36 kişi hastaneye kaldırıldı. İlk bombadan sonra gelen uyarı üzerine bölgeden ayrılacağımız sırada ikinci bomba atılmıştı. Ve uyarıdan sonra Özel Harekât Başkanlığı’ndan uzaklaşacakken daha 200 metre ilerlemeden ikinci bombalama olmuştu… Uyarı gelmese belki de bombanın atıldığı noktada olacaktım!Gölbaşı’ndaki Özel Harekât binası, çatışmanın ertesi günü…
Gölbaşı’ndan ayrıldıktan sonra Ankara’da çatışmaların en yoğun yaşandığı, darbecilerin ele geçirmek için havadan helikopter ve F-16’larla, karadansa tanklarla bombalayarak girmeye çalıştığı Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne geçtim. Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü yerle bir olmuştu. Silah ve bomba sesleriyle savaş alanı gibiydi…
İçerideki az sayıdaki polis ekipleri, Emniyet Müdürlüğü’nü darbecilere karşı korumak için canları pahasına bir mücadele veriyordu. Yaklaşık yedi saat boyunca darbecilerle çatışan polisin telsiz anonslarında silah ve mühimmatın bittiği, yanma ve boğulma tehlikesi altında olduklarına dair feryatlar yükseliyordu.
“Çatışma şiddetlendi, merkez acil yardım!”
Şahit olduğum telsiz konuşmalarından bazıları şu şekildeydi:
Ana telsiz: Bu bir istiklal mücadelesidir, şehit olmadan silahınızı bırakmayın, vatan hainlerine memleketi bırakmayın.
Darbecilerle çatışan polisler:
– Ateş altındayız, acil yardım, merkez acil yardım.
– Mühimmat ve silah gönderin, merkez acil.
– Ambulans, ambulans, acil ambulans, çok sayıda yaralı var!
– Vatandaşlar geldi, vatandaşlar destek veriyor.
– Tanklar emniyete giriyor, çatışma şiddetlendi, acil yardım!
– Bomba atıldı, savaş uçağıyla bombalandık, yangın çıktı, yangın!
Sabah saat 5.13’e kadar devam eden direnişin ardından darbecilerin kontrolündeki altı tanka el konuldu, askerler gözaltına alındı. Darbeciler iki polisi şehit etti, 13 polis de yaralandı.
FOTOĞRAF MAKİNEMİN KAYDETTİĞİ HER BİR KARE DEHŞET VESİKASIYDIRıza Özel (Hürriyet fotomuhabiri)
15 Temmuz gecesi alçaktan uçan jetler bozuyordu başkent semalarının sessizliğini. Apar topar Genelkurmay Başkanlığı kavşağına ulaştım. Karargâhı polis araçlarının ışıkları aydınlatıyordu. Olayın ilk anlarında toplanmaya başlayan insanlar darbe dedikodularıyla isyan ediyordu. Birkaç yüz metre ileride başkentin orta noktasına, Atatürk Bulvarı’na tanklar paletlerinin izlerini bırakmaya başladığında insanların tepkisi daha da arttı. Gürültülü sesleriyle kükreyen koca koca tanklar bulvarda kendilerini durdurmaya çalışan vatandaşların üzerine sürülüyordu. Araçları, elektrik direklerini, ağaçları ezip geçiyordu koca demir yığınları. Gözümü vizörden ayırmadan deklanşöre basıyordum. Fotoğraf makinemin kaydettiği her bir kare dehşet vesikasıydı.
İlk kez ölüme bu kadar yakın…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısının ardından kalabalığın sayısı bir anda çılgınca arttı. İnsanlar karargâhın önünde kalabalığı korkutmak için gürültülü bir şekilde ileri geri hareket eden tankların üzerine çıkmaya çalışıyordu.
Nizamiyeden açılan ateşle onlarca insan yaralandı, hemen yanı başımdaki bir adam karnına aldığı mermi yarasıyla yere düştü, ölmüştü. Savaşlarda, çatışmalarda görev yapmıştım ama hayatımda ilk kez bu kadar ölüme yaklaştığımı hissediyordum.
Elimdeki fotoğrafı gazeteye ulaştırmanın bir yolunu ararken Meclis’e geçtim. İçeride her partiden az sayıda milletvekili ve Başkan İsmail Kahraman vardı. Genel Kurul Salonu’na doğru inmeye çalışırken Meclis bahçesine düşen ilk bombanın etkisiyle muhalefet kulisinin yakınındaki bütün camlar, çerçeveler birkaç metre ötemde patlamıştı. Orada duran yalnızca bir polis vardı, dışarı doğru koşarak bembeyaz toz bulutu içinden haykırıyordu: “Kimse var mı? Hayatta kimse var mı?”Genel Kurul Salonu’na ulaştığımda vekiller hem tepki gösteriyor hem birlik mesajlarıyla darbeye karşı çıkıyordu. Sığınağa indik.
Yukarıda olanları görmek için Anadolu Ajansı’ndan Bülent Uzun’la tekrar Genel Kurul Salonu’na çıktığımızda polislerin yukarıdan ateş açan helikopterlerle çatıştığını gördük. Giderek artan sesler hatırlatıyordu bize, Meclis güvenli değildi, yeniden sığınağa inmeye karar verdik. Bu sırada Meclis’in ana binası jetlerin hedefi oldu. Patlamanın şiddetiyle her yanı bir toz bulutu kapladı.
Gün ağarırken polislerin helikopter ateşi henüz kesilmemişti. O gün 40 saati aşkın süre görev yaptım.
15 Temmuz gecesi ölüm birkaç metre veya birkaç saniye mesafedeydi benim gibi her meslektaşıma, her vatandaşa, polise, milletvekiline…
POLİSLERİN ‘KORUYUN KENDİNİZİ’ BAĞRIŞLARINI HAYATIM BOYUNCA UNUTAMAYACAĞIMHacer Boyacıoğlu (Hürriyet ekonomi muhabiri)
Sakin başlayan bir yaz günü önce sosyal medyaya düşen kapatılmış köprü görüntüleri, sonra da alçak uçuş yapan askeri uçaklarla birden hareketlendi. Bir şeyler oluyordu ancak ne olduğunu bilmiyorduk. İlk görev yerim Meclis ve Genelkurmay Başkanlığı önüydü. Genelkurmay önünde bekleyen yedi-sekiz ambulans, panik halde hareket eden polisler ve olayın ciddiyetini anlamaya çalışan bir gazeteci ordusu…
Bitmesi istenen bir gerilim filmi
Saatler ilerledikçe Meclis önündeki hareketlilik de gerginlik de arttı. Ancak kırılma noktası bir helikopterden Genelkurmay’ın olduğu bölgeye ateş açılmasıydı. Darbe girişimi ete kemiğe bürünmüş, bir başkent gecesinde insanların üzerine ateş etmeye başlamıştı.
O anda yaşanan gerilimi, korkuyu, paniği, çalılıklardaki gazetecileri, polislerin “Koruyun kendinizi” bağrışlarını sanırım hayatım boyunca unutamayacağım.
Sonrasıysa bir an önce bitmesi istenen bir gerilim filmi gibiydi.Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çağrısıyla yollara düşen insanlar, bir anda ortaya çıkan tanklar ve sonrasında yine ateş sesleri…
Ve Meclis’in bombalanması… Kendi ordunuza ait uçakların size düşman muamelesi yapması…TBMM’de yıkıntıları temizleme çalışmalarından…
Bildiğimiz, tanıdığımız başkent yolları, kötü anıların biriktiği dekorlara dönüşmüştü.
O gece, karanlığın kendini en çok hissettirdiği gecelerden biri oldu hepimiz için. Ama o gecenin karanlığı da bitti ve 16 Temmuz’da sabah güneşi yine tüm aydınlığıyla doğdu…
İKİ METRE YAKINIMDA BİR KİŞİ KARNINDAN VURULDU, BİR BAŞKASI AYAĞINDAN, BİR BAŞKASI İSE GÖĞSÜNDEN…Mert Gökhan Koç (Hürriyet fotomuhabiri)
Darbe girişimini uçaklar uçmaya başladıktan yaklaşık beş dakika sonra öğrendim. Başta şaka sandım ancak olayın ciddi olduğunu fark edince kendimi taksiye attım ve TBMM’nin önüne gittim. Taksiden iner inmez üstümden Genelkurmay Başkanlığı’na doğru inanılmaz şekilde alçak uçuş yapan bir F-16,
o gece hareketli dakikalar yaşanacağının ilk sinyalini verdi.
Genelkurmay Başkanlığı’na doğru koşmaya başladım. Polisler benimle beraber birkaç meslektaşımı da uzaklaştırmaya çalıştı. Diğer taraftan dolandık. Onlarca ambulans Genelkurmay’ın önünde bekliyordu. Biz görüntü almaya çalışırken Genelkurmay’ın bahçesinden bir helikopter yükseldi. Bu sırada arkadaşlarımız MİT’te büyük çatışmalar yaşandığını, TRT’ye askerlerin girdiğini ve darbe bildirisi okunduğunu söyledi. Kısa bir süre sonra da Genelkurmay’dan silah sesleri yükseldi. Tüm basın mensupları siper alıp korunmaya çalışırken bir helikopter Genelkurmay’ın olduğu bölgeye ateş açtı.
Askerin yaşadığı korku gözlerinden okunuyordu
Başbakan’ın ve Cumhurbaşkanı’nın yaptığı açıklamaların ardından vatandaşlar darbeye karşı koymak için sokağa çıkıyordu. Ellerinde Türk bayraklarıyla sokağa dökülen Ankaralılar tankların önüne atlıyordu. Bir anda film seti gibi görüntülere şahit olmaya başladık.
Bir tankın önündeki iki aracı da saniyeler içinde ezerek geçmesi o gecenin kanlı geçeceğine dair büyük bir korku uyandırdı içimde. Tanklar, üstündeki askerlerle havaya ateş açarak Çankaya yönüne doğru ilerledi.
Askere karşı çok büyük bir tepki vardı.
Zırhlı personel taşıyıcısının (ZPT) üstüne çıkan birkaç vatandaş kapaktaki askerle konuşup ikna etmeye çalıştı ancak daha sonra tutup dışarı çıkarmak istedi. Yaşananlara anlam vermeye çalışan askerin yaşadığı korku gözlerinden okunuyordu.
Genelkurmay’ın önünde tam bir savaş manzarası vardı. Tanklar vatandaşları uzaklaştırmak için namlusunu bir sağa bir sola çeviriyordu. Birçok kişi Genelkurmay’ın demirlerine vuruyordu. Bu sırada vatandaşların üzerine ateş açılmaya başladı. Silah sesleri yükseldikçe yaralananlar oldu. Açılan ateş sonucu iki metre yakınımda bir kişi karnından vuruldu. Bir başkası ayağından, bir başkası ise göğsünden…
Silah sesleri yükseldikçe Genelkurmay’ın kapısına yakın bir yerde sipere yattım. Direnen vatandaşlar Genelkurmay’dan ateş açıldıkça bir bir yere düşüyordu. Birkaç dakika sonra artık can güvenliğimin kalmadığını fark edince bölgeyi terk etmeye karar verdim. Ben ayrıldıktan sonra o bölgenin helikopter tarafından ateş altına alındığını ve onlarca kişinin şehit olduğunu öğrendim, kalmayı seçseydim belki de onlardan biri de ben olacaktım.