Gazeteci Mehmet Y. Yılmaz’ın, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal’ın açıkladığı ‘etik kurallar’ sonrasında kaleme aldığı nefret söylemi içeren yazıya tepkiler gelmeye devam ediyor. Hürriyet gazetesi yazarı Abdülkadir Selvi, bugünkü yazısında,
Mehmet Y. Yılmaz t24 haber sitesinde, ‘Kötülüğün sıradanlaşması’ başlıklı bir yazı yazdı. Yazıda, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal’ı hedef alıyor. Yazısına seçtiği başlıkta olduğu gibi tam anlamıyla da kötülüğü sıradanlaştırıyor: Yok yok. Yanlış ifade ettim. Kötülüğü inançlı kesimin özelliği gibi göstermeye çalışıyor.
Yazısına “Mahir Ünal’ın günlük hayatını çok merak ediyorum” diye başlayan Mehmet Y. Yılmaz, “Ve aslına bakarsanız ‘Mahir Ünal’ ismi altında tanımlanmış bir birey olarak sadece Mahir Bey’inkini değil, iktidardaki koalisyonun bütün yöneticilerinin özel hayatlarında nasıl tipler olduğunu merak ediyorum. Yani merak ettiğim adını ve soyadını bildiğimiz gerçek bir kişi değil aslında. Daha çok bir arketip!” diyor.
Polemik yazarı değilim. Bu tür konulara girmemeye özen gösteriyorum. Mehmet Y. Yılmaz’la geçmişte yine bir kesimin değerlerine saldırdığı için hoşlanmadığım bir tartışma yaşamıştık. Kabataş’ta bir kadının genç bir annenin Gezicilerin saldırısına uğradığı gerekçesiyle Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunmasını “cinsel fantezi” olarak nitelendirip ağır hakaretlerde bulunmuştu. Cinsel fantezi takıntılarıyla ilgili değilim. Ama inancından dolayı bir kesimin saldırıya uğramasına da sessiz kalmamıştım. Bu yazıyı yazmamın sebebi de o. Mehmet Y. Yılmaz o zaman benimle ilgili olarak hukuki yollara başvuracağını söylemişti. Hakkıdır. Saygı duyarım. Ama bugün Mahir Ünal’ın kendisi için hukuki yollara başvuracağını söylemesini eleştiriyor. Hukuk devletinde hukuki yollara başvurulur. Hem Mehmet Y. Yılmaz için hak olan, Mahir Ünal için hak değil mi?
Mehmet Y. Yılmaz “Daha çok arketip!” demek suretiyle Mahir Ünal’ın şahsında bir kesimi hedef alıyor. Tüm pislikleri, iğrençlikleri sıralayıp bunu inançlı kesimin alametifarikası olarak gösteriyor.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un işaret ettiği gibi, “Toplumun bir kesimini tacizci, tecavüzcü, eşine ve çocuklarına şiddet uygulayacak kadar gaddar diye toptancı bir yaklaşımla kodlayan bu güruhla” karşı karşıyayız.
Bir defa kullandığı dil sorun. Hem de çok sorunlu. Üst bir dille, sorgu hâkimi edasıyla, “Mesela karılarını dövüyorlar mı? Çocuklarına karşı nasıl bir tutum içindeler? Kız çocukları ile oğlan çocukları arasında fark gözetiyorlar mı? Komşuları ile ilişkileri nasıl? Karşı cinse nasıl davranıyorlar? Bir kadın ile tanıştıklarında akıllarından ilk geçen ne oluyor? Haksızlıklar karşısında susarak ‘dilsiz şeytan’ olmayı eleştirirler mi? Elde ettikleri pozisyonu kaybetmek pahasına itiraz etme kudretine sahipler mi?” diye soruyor. Sen kim oluyorsun insanların ailesinin içine burnunu sokuyorsun? Ne demek o “karıları” hitabı öyle? Desteklediğin 28 Şubat’ın ikna odalarında mı zannettin kendini? Olmadı Mahir Ünal’ı ikna odasına çek…
Mahir Ünal’ın eşine “karıları” diye hitap etme hakkını sana kim veriyor? Kendi eşine saygısı olmayanların başkasının eşine saygısı olmaz. Bir de tutmuş, “Soyadı kendisiyle aynı olan bir kadın da benzer bir şey yazmış, yakını mıdır, bilmiyorum” diye yazmış. Soyadı aynı dediğin hanımefendi, Şule Özdin Ünal, Mahir Ünal’ın eşi. Yani mahremi. Bir kadın olarak her türlü saygıyı hak ediyor. Kendisi değerli bir hukukçu. Zaten bir hukukçu olarak seninle mücadele edeceğini söylüyor.
Dert sadece Mahir Ünal derdi değil. Zaten Mehmet Y. Yılmaz da “arketip” demek suretiyle geçmişte bidon kafalı, bacağı kıllı olarak nitelendirilen inançlı kesimi hedef alıyor. Ekranlardan darbe çağrısı yapanlara, darbe olursa elinde liste olduğunu söyleyenlere, bazı kadın gazeteci ve siyasetçilere sosyal medyadan iğrenç saldırılarda bulunanlara, kavanozun içine mermileri doldurup tehdit edenlere de karşıyım. Ama o iğrençlikleri kullanarak, tüm pislikleri inançlı bir kesimin kültürel kodları olarak gösteren faşizan kafaya da karşıyım.