Nuhoğlu ‘Marmara Denizi “imdat, beni kurtarın” diye sesleniyor’

Nuhoğlu ‘Marmara Denizi “imdat, beni kurtarın” diye sesleniyor’
Yayınlama: 28.04.2022
0
A+
A-

İYİ Parti Grubu adına konuşan İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu, yakın zamana kadar müsilajın ne olduğunun kamuoyu tarafından tam olarak bilinmediğini dile getirerek, “Türkçe adına tam da uygun bir kıvama ve görüntüye sahiptir, en kolay anlaşılır şekilde ifade etmek gerekirse deniz suyundaki ısınma, durgunluk ve insanlar tarafından oluşturulan atıkların denizi kirletmesiyle meydana gelir; görüntüsü nedeniyle çevre halkına ve turizme olumsuz etkileri vardır ama en önemlisi Marmara Denizi’nin ölmekte olduğunun habercisidir.” ifadesini kullandı.

Bir bakıma, Marmara Denizi’nin bu görüntüyle “imdat” işareti vererek “beni kurtarın” diye seslendiğini belirten Nuhoğlu, Marmara kadar acil olmasa da yakın gelecekte Karadeniz, Ege ve Akdeniz kıyıları için de tehlikenin söz konusu olacağını söyledi.

Müsilaj sorunuyla ilgili olarak kurulan Meclis araştırma komisyonu raporu üzerine söz alan İYİ Partili Hayrettin Nuhoğlu şöyle konuştu:

Anlaşılacağı gibi deniz salyası bir anda ortaya çıkmamıştır. İtiraf etmeliyiz ki Marmara Denizi ne çekiyorsa insanlardan çekiyor. Evsel atıklarla sınırlı olmayan kirlenmeye, sanayi atıkları ve tarım havzalarından akıp gelen kirli sular da sebep olmaktadır. Bunlara bir de son zamanlarda şuursuzca eklenen deniz dolguları ilave olmuştur. Büyük inşaat kazılarından çıkan malzemeler Çınarcık, Marmaraereğlisi ve Tekirdağ çukurlarına doldurulunca denizin altı üstüne çıkmış oldu. Aslında doğada yani çevremizde ne kadar olumsuzluk varsa hepsini kendi elimizle yapmış oluyoruz.

Hatırlatmakta yarar vardır: İkizdere’deki doğa tahribatı büyük tepkilere rağmen önlenemedi. Ormanları yok edilen Kaz Dağları’na siyanürü kim döktü, gökten mi yağdı? Şu anda İliç’te her gün tankerlerle sülfürik asit ve tonlarca siyanürle doğadaki canlı hayatını yok edenlere, halkın tepkilerine rağmen, yol verenler kimlerdir? Salda Gölü’ne iş makinelerini kim soktu? Cerattepe’ye siyanür dökmek, Alpu Ovası’na termik santral dikmek kimin aklıydı? Zeytinliklerin maden sahasına dönüştürülmesine yol açan yönetmelik o kadar çok ikaza rağmen hâlâ kaldırılmadı. Munzur Dağları komple maden sahası ilan edilmedi mi? Longoz Ormanları’na sahip İğneada’ya nükleer santral dikilmek istenmiyor mu? Meke Gölü kurudu, göller bölgesinde âdeta göl kalmadı; Tecer Gölü de Eber Gölü de kurdu, Akşehir ve Tuz Gölü neredeyse bitmek üzere. Eğirdir ve Bafa kirlilikten yok olmak üzere, Sera Gölü bataklık oldu. Yer altında bile su bırakmadık. Obrukların çoğalması bunun göstergesidir.

Sınırsız ölçüde rüzgâr, güneş ve jeotermal enerji kaynaklarına sahip olduğumuz hâlde derelerin üzerinde kurulmaya devam eden yüzlerce HES, enerjiye sağlayacak küçük katkılar uğruna tabiatı mahvetmedi mi? Yağmurlar sele dönüşerek intikam almıyor mu? Karada, denizde, havada yaşayan canlıların birçoğu yok olmak, nesilleri tükenmek üzere ise bu durumun sorumluları bizler değil miyiz? Bu güzel coğrafyada, bütün canlıların yaşamasını zora sokarken farkına varmadığımız bir şey var, o da insan olarak yaşamayı da zora soktuğumuzdur.

Son yıllarda, ülkemiz gelişmiş Avrupa ülkelerinin çöplüğü oldu. Geri dönüşümde kullanıldığına dair ifadeler maalesef ikna edici değildir. Tonlarca çöp doğaya karışıyor; toprağımız, suyumuz ve havamız zehirleniyor. Ne var ki konuyla ilgili sivil toplum kuruluşları ve meslek odalarından tepki gösterip harekete geçenler yetkililer tarafından her defasında zorla engellenmek istenmiştir.

Değerli milletvekilleri, Birleşmiş Milletler 2022 yılını Uluslararası Balıkçılık ve Su Ürünleri Yılı ilan etmiştir. Böyle önemli bir yıla girmişken müsilaj sorunu çözmek için köklü kararlar almalı ve uygulamalıyız. Bu sorun çözüme kavuşturulmadığı takdirde Marmara’da balıkçılık, su ürünleri yetiştiriciliği ve avcılık bitecek; canlı ve işlenmiş su ürünleri ihracatı azalacak, turizm ve bağlantılı bütün sektörler olumsuz etkilenecektir. Komisyon olarak denizlerle ve suyla ilgilenen meslek odaları, dernekler, vakıflar, TÜBİTAK ve üniversitelerden çok sayıda bilim insanın sunumunu dinledik. Marmara Denizi çevresinde bulunan 5’i büyükşehir, 2’si il olmak üzere 7 belediyemizin başkan ve ilgili genel müdürlerinin sunumlarını da dinledik, sorular sorduk, cevaplar aldık. İnceleme gezileri kapsamında 7 ilimizde 1’i Ergene Organize Sanayi Bölgesi’ndeki ileri biyolojik arıtma tesisi, diğerleri belediyelere ait bazı arıtma tesislerini ziyaret ettik, çalışmalar hakkında bilgiler aldık.

“AYNI KANAATTE DEĞİLİZ”

Ancak sanayi bölgeleri dışında kalan çok sayıda büyük fabrikanın arıtma tesisleri hakkında bilgi sahibi olamadık. Ergene ve Susurluk tarım havzaları hakkında da yeterli bilgiye sahip olamadık. Denizi kirleten diğer önemli faktörlerden biri olan tanker ve yük gemilerinin takip edilmesi ve caydırıcı tedbirler alınması konusunda zayıf da olsa çalışmalar olduğunu gördük. Bu tedbirlerin daha yaygın ve titiz bir şekilde süreklilik arz etmesinin gerekli olduğunu ifade etmek istiyorum. Bazı tedbirleri almakla sorun çözülmüş olmaz, çalışmalar yeterli görülürse gerçekler kapatılmış olur. Komisyona sunum yapan Tarım ve Orman Bakanı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı teorik olarak değerlendirmelerde bulunarak müsilajın sorun olmaktan çıktığını, her şeyin yolunda gittiğini söylemekten çekinmediler. Ancak, biz aynı kanaatte değiliz, her an yeni müsilaj görüntüleriyle karşılaşmamız mümkündür. Kesin çözüme kavuşana kadar bütün deniz, göl ve akarsularımızın kirlilikten arındırılmasının şart olduğunu ifade ediyoruz. Marmara Denizi konumu itibarıyla maruz kaldığı yoğun kirlilik dolayısıyla acil önlemlerin alınmasını elbette gerektiriyor. Diğer denizlerimizde de hem Marmara’ya olan etkileri hem de kendi gelecekleri açısından şimdiden tedbir alınmasının önemini tekrarlamak isterim. Nitekim, geçen sene İzmir Körfezi’nde müsilajın görülmüş olması, Saros Körfezi’ndeki aşırı kirliliğin devam etmesi konunun ciddiyetini göstermeye yeterli olacaktır.

NUHOĞLU, AVLANMA POLİTİKALARI ÜZERİNDE DEĞERLENDİRMELERDE BULUNDU

Değerli milletvekilleri, müsilaj sorunuyla ilgili diğer düşünce ve önerilerimizi şöyle sıralayabilirim: Müsilajın yarattığı çevre kirliliğinin ve görsel etkilerinin yanında, balıkçılık başta olmak üzere, deniz ürünleri üretimine ve turizme yönelik etkileri ve meydana gelen istihdam sorunlarıyla birlikte ekonomik, sosyal ve psikolojik etkilerinin çok boyutlu olarak analiz edilmesi gerekmektedir. Üretici ve tüketiciler üzerindeki farkındalığın artırılması ve uyarılması için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı valilik, kaymakamlık ve belediyelerle müşterek hareket etmelidir. Marmara Denizi’nin çevresinde bütün evsel, sanayi ve tarım kaynaklı besin yüklü atıkların membran ilaveli ileri biyolojik arıtmadan geçirilmeden Marmara Denizi’ne dökülmesinin önlenmesi kısa sürede kesinlikle sağlanmalıdır. Arıtma tesislerinden çıkan arındırılmış suların tarım alanlarında, kentsel yeşil alanların sulanmasında ve sanayide kullanılması sağlanmalıdır. Atık sularını merkezi atık su kanal şebekesine deşarj eden tekil fabrikaların ve küçük sanayi sitelerindeki tesislerin etkin olarak izlenmesi, kontrolü ve denetlenmesi sistematik bir şekilde yürütülmelidir. Marmara Denizi’nin 25 metrelik üst tabakasını oluşturan Karadeniz sularındaki “fitoplankton” denilen üretim organizmaları popülasyonunu dengelemek için ekolojik şartların oluşumu desteklenmeli, biyoçeşitlilik korunmalıdır. Marmara Denizi’ne Karadeniz girişi olan İstanbul Boğazı ile Akdeniz girişi olan Çanakkale Boğazı arasında düzenli olarak su kalitesi izlemesi yapılarak biyoçeşitlilik takip edilmelidir. Ege ve Karadeniz’den gelen ve giden balık göçünün ve özellikle balıkların sığınma ve yumurtlama alanlarının korunması gereklidir. Suyu süzerek beslenen balık ve deniz kabuklularının tür ve sayıca artırılmaları için çalışma yapılmalıdır, buna uygun avlanma politikaları uygulanmalıdır.

“KOMŞULARIMIZLA İŞ BİRLİĞİ YAPMALIYIZ”

Marmara Denizi bir geçiş yolu niteliğinde olduğu için sadece Marmara için değil, Ege ve Karadeniz için de tehdit söz konusudur. Bu sebeple, denizden komşularımız olan Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Rusya, Gürcistan ve Yunanistan’la iş birliği yapılmalıdır; acil, orta ve uzun vadeli eylem planı yapılarak uygulamaya konulmalıdır. Müsilajdan ekonomik bir değer edinebilmek amacıyla yapılmakta olan araştırmaların yanında atık sulardan biyometan, biyogübre gibi başka geri kazanımla elde edilmesi de araştırılmalıdır. Nehir ağızları ve liman çevrelerinde biriken kirli tarama malzemesinin karada depolanması, arıtılması ve yok edilmesi sağlanmalıdır. Kıyı ve liman tesislerinin yer seçiminde ve yapımında kıyı çizgisi korunmalıdır. Denizlerimizin, göl ve akarsularımızın sadece temizlenmesi değil, aynı zamanda sürekli korunması, gerekli denetim ve analizlerin yapılabilmesi için Tarım ve Orman Bakanlığı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı başta olmak üzere ilgili kurumlara ve belediyelere çok sayıda orman, ziraat, çevre ve su ürünleri mühendisi istihdam edilmelidir. Arıtma tesisi bulunan resmî ve özel kurumlarda çevre mühendisleri ve kimyagerlere mutlaka görev verilmelidir. Sanayi kuruluşlarının ruhsatlı veya ruhsatsız kullandıkları yer altı suları kontrol altına alınmalı, arıtmalardaki dönüşümle elde edilen temiz suyun kullanımı teşvik edilmelidir. İleri biyolojik arıtma sistemlerinin kurulu olduğu alanlarda güneş enerjisinden faydalanmak için kurulan enerji sistemlerinin daha da yaygınlaşması sağlanmalıdır. Başta tanker ve yük gemileri olmak üzere bütün deniz araçlarından kaynaklanan egzoz dumanları, balast suları ve sintineler gibi kirletici atıkların denize boşaltılması kontrol altına alınmalı ve önlenmelidir. Başta Marmara Denizi olmak üzere bütün denizlerimizin sorunlarının çözülmesini, takibini ve suların en verimli şekilde kullanılmasını temin etmek üzere su ve denizcilik bakanlığı kurulmalıdır; kritik ve stratejik önemi dolayısıyla suların tamamının yönetimi bu bakanlığa bağlanmalıdır.

Arıtmalardan çıkan atık sular ya akarsular yoluyla ya da doğrudan denizlerimize ulaşmaktadır. Son yıllarda doğru ve kesin çözüm zannedilen derin deniz deşarjı uygulamasından atık suların Marmara Denizi’ni ne hâle getirdiği ortadadır. Henüz yaygın uygulama alanı bulamasa da ileri biyolojik arıtmaya ilave edilen membran sistemiyle atık suların en az zararla denizlerimize verildiği yönünde bir kanaat oluşmaktadır. Tam olarak bilinmeyen Elektronik Kimyasal Arıtma Sistemi’nin membran ilavesiyle gerçekten iyi bir çözüm olup olmadığı da araştırılmaya değecek bir konudur. Alternatif metotların veya teknolojik yeni gelişmelerin araştırılması da ihmal edilmemelidir.

Organize sanayi bölgelerinin arıtma sistemleri izlenebilirken küçük sanayi siteleri ile tekil sanayi tesislerinin arıtma yapıp yapmadıkları dahi tam olarak bilinmemektedir. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüklerindeki Çevre Yönetimi ve Denetimi Şube Müdürlüğü yetersiz kalmaktadır. Bu konuda bağımsız, denetim yapacak bir kuruma ihtiyaç vardır.

21 MADDELİK PLAN ZAYIF KALDI

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı müsilajın yoğunlaştığı dönemde, 6 Haziran 2021 tarihinde 21 maddelik Marmara Denizi Koruma Eylem Planı yayınlanmıştı. Bu planın bazı maddeleri ya hiç uygulanmamış ya da çok zayıf uygulanmıştır. Plan güncellenmeli ve titizlikle takip edilmelidir.

Marmara Denizi çevresindeki 25 milyon nüfusun meydana getirdiği kirliliği taşıyamaz duruma gelmiştir. Kırsal kesimlerden şehirlere göç artık durdurulmalı ve hatta tersine göç teşvik edilerek sürdürülebilir bir denge sağlanmalıdır. Bunun için, 1970’li yıllarda üniversite gençliğini heyecanlandıran tarım kentleri ve Köykent projelerinin yeniden ele alınarak geliştirilmesi, teknolojik gelişmelerden de faydalanarak uygulamaya geçilmesi sağlanabilir. Akarsularda veya deniz kenarlarında kurulmuş olan kültür balıkçılığı çiftliklerinde suyu kirleten atıklar üretim metoduna, miktarına; alanın fiziksel, kimyasal ve biyolojik karakterine bağlı olarak ekolojik değişimlere yol açmaktadır. Balık hastalıkları veya zararlılarına karşı kullanılan ilaçlar ve diğer kimyasal maddeler ile yemlerin içindeki fosfor, azot ve organik maddeler suyu en çok kirleten faktörlerdendir. Bu sebeple balık çiftliklerinin çevreye olan olumsuz etkileri yok edilmelidir.

Değerli milletvekilleri, müsilaj konuşulmaya başlandığından bu yana Ulaştırma ve Altyapı Bakanı başta olmak üzere bazı yetkililer her fırsatta sözü Kanal İstanbul’a getirilerek yapıldığı takdirde müsilaj sorununun da çözüme kavuşacağını söylemektedirler. Aynı zamanda, yakın gelecekte Boğaz’dan geçen gemi sayılarının çok artacağı, dolayısıyla da Boğaz’daki deniz trafiğinin kazalara yol açacağı, tarihî mirası tehdit edeceği için yeni bir su yoluna ihtiyaç olduğu işte, bu, tam da müsilaj sorununa da çare olacağı için Kanal İstanbul’un yapılmasının yerinde olacağı ifade edilmektedir. Diğer taraftan, konuyla ilgili bilim insanlarının büyük çoğunluğu tarafından ekonomik, teknik, ekolojik ve siyasi sebeplerle yapılmaması gerektiği, yapıldığı takdirde Marmara Denizi’nin geriye dönüşü olmayacak şekilde öleceği açıkça ifade edilmektedir.

“HİÇ KİMSE KANAL İSTANBUL’DAN SÖZ ETMEMELİDİR”

Komisyonumuzda sunum yapan çok sayıda uzman tarafından sorularımıza verilen cevaplarda kanalın yapılmasının faydalı olacağını söyleyen hiç kimse çıkmamıştır. Müsilaj sorununa olumlu etkisi olacağı görüşünde olanlar kanal yoluyla Karadeniz’den gelecek suyun Marmara Denizi’ne olumlu ve olumsuz etkilerini uluslararası mahiyette kabul görecek şekilde bir ÇED raporuyla ortaya koymalarının önemi açıktır. Böyle bir çalışma sonucunda olumlu rapor çıkmadan hiç kimse Kanal İstanbul’dan söz etmemelidir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde bilimsel çalışmalar yapabilecek, projeler ortaya koyabilecek donanıma sahip çok sayıda su ürünleri mühendisi, veteriner hekim, çevre, ziraat ve orman mühendisi ile suyla ilgili bilim insanının olduğu bilinmektedir. Bilim insanlarının çalıştıkları üniversiteler bünyesinde müsilaj dâhil, çok önemli araştırma ve çalışmalar yapıldığı da bir gerçektir. Büyük emek verilerek hazırlanan, Komisyonun bu raporunda yer alan ve bazılarını burada dile getirdiğimiz tedbirlerin alınması ve bu tedbirlerin titizlikle takip edilmesi sorunun çözüme kavuşmasını mümkün kılacaktır. Konu üzerinde çalışmalar yapan bilim insanlarının görüş ve önerilerini değerlendirdikten sonra vardığım sonuç şudur: Marmara Denizi’nin temiz bir deniz olabilmesi için yukarıda bazılarını saydığım, aralıksız altı sene sürecek planlı bir çalışma ve en az 5 milyar dolarlık bir harcama gerekli olacaktır. Bu çalışmalara paralel olarak hazırlıklar yapılarak Marmara Deniz’i su ürünleri üretim merkezi hâline getirilmelidir. Arzumuz, temennimiz ve beklentimizi budur.

Müsilaj vesilesiyle, doğa ve çevre konularında bütün aydınlara ve vatanseverlere düşen görevler olduğunu da ifade etmek istiyorum. Millî ve manevi değerler kadar, kültüre ve sanata verilen önem kadar doğaya ve çevreye de önem verilmeli ve sahip çıkılmalıdır.

İnsana saygı insan hayatının devamı sağlayan toprağa, suya, havaya, hayvana ve bitkiye gösterilen saygıyla olur. Bu aynı zamanda bir medeniyet göstergesidir. Türk milleti olarak bunu başarmalıyız. O takdirde, “müsilaj” olarak bilinen deniz salyasından da, karşı karşıya olduğumuz diğer bütün tehdit ve tehlikelerden de kurtulacağımıza olan inancım tamdır.”

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.