AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş,
Numan Kurtulmuş, 24 TV’de Özel Röportaj programında Ersoy Dede’nin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Koronavirüs sürecindeki “yeni normal”in ne olduğuna ilişkin soru üzerine Kurtulmuş, Türkiye’nin koronavirüs ile mücadele konusunda önemli bir sınav verdiğini, vaka sayılarının azalmış olmasının salgının kontrol altına girmeye başladığını gösterdiğini ancak bunun her şeyin bittiği, eski hayata geri dönüleceği anlamına gelmediğini, ortada hala virüs taşıyan çok sayıda insanın bulunduğunu ve sıkı şekilde hijyen şartlarına uyulması gereken olağanüstü bir sürecin olduğunu söyledi.
Kurtulmuş, “Normal dışı sürecin şartlarını, normal olarak kabul etmemiz lazım. Kontrol altına alınmaya başlanmış olan pandemiyi, bir şekilde kontrol altında tutabilmek için önce her birimizin tek tek hayatlarımızı kontrol etmemiz lazım. Yeni normal dediğimiz şey budur.” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni normal süreci açıklarken “Bu dinamik bir süreç” dediğini hatırlatan Kurtulmuş, “Vatandaşlarımızdan istediğimiz, devletin, kamu kurum ve kuruluşlarının yaptığı uyarılara dikkat etmek ve kendi yeni normalimizi, hayatımızın bir tarzı haline getirmek halinde bir mücadele vereceğiz.” değerlendirmesinde bulundu.
“KUCAKLAŞMA FASLINI BİRAZ DAHA TEHİR EDECEĞİZ”
Ramazan Bayramı’ndaki sürece ilişkin soru üzerine Kurtulmuş, “Bununla ilgili karar önümüzdeki günlerde verilecektir. Bekleyip göreceğiz. İşi belli bir noktaya getirmişken eski alışkanlıklarımızı sürdüreceğiz diye bazı şeyleri berbat etmemiz ya da ortadan kaldırmamız söz konusu olmaz. Şimdi çok şükür görüntülü telefonlar var. Büyüklerimizi, annelerimizi, babalarımızı her gün arayıp halini, hatırını soruyoruz ama kucaklaşma faslını biraz daha tehir edeceğiz.” dedi.
“BÜTÜN DÜNYADA YENİLMEDEN TAMAMEN ORTADAN KALKTIĞINI KİMSE SÖYLEYEMEZ”
“Yeni dalga konusunda birtakım veriler mi geliyor?” sorusuna Kurtulmuş, şu yanıtı verdi:
“İşin doğası gereği, bu pandemi bütün dünyada yenilmeden tamamen ortadan kalktığını kimse söyleyemez. Dolayısıyla topyekün küresel bir mücadele verilmesi lazım. Bu mücadelede, dünyanın her yerinde bu iş sıfırlanana kadar yapılması gereken de tek tek her bir yerin, nerede vaka görüldüyse oranın lokalize edilerek, mikrobun yayılmasını mümkün olduğunca önlemektir. Yeni dalga olur mu? Bu mikrobun aşısı bulunmadan, tedavisi tam manasıyla bulunmadan bu anlamda da ‘Tam olarak bu işten kurtulduk.’ demek mümkün değil.”
“DÖVİZ TÜRKİYE’DE ESKİ HALİNE DOĞRU GELECEKTİR”
Türk piyasalarına yönelik saldırıya ilişkin soru üzerine Kurtulmuş, şunları söyledi:
“Dünyada hemen hemen bütün gelişmekte olan ülkelerde ciddi bir şekilde döviz hareketlendi, dolar yükselmeye başladı. Türkiye bu anlamda döviz kurları makul seviyede yükselen ülkelerden birisidir. Rusya çok sert bir döviz yükselmesiyle karşı karşıya kaldı, Brezilya aynı şekilde. İçinde bulunduğumuz şartlarda dünya ekonomisinde büyük bir finans açığının ortaya çıkacağı biliniyor.
Rezerv para hangisi? Dolar. Dolayısıyla bu paranın sanal olarak ortaya koymuş olduğu bu güç dolayısıyla dövizin yukarı doğru hareketlendiği bir dönemden geçiyoruz. Türkiye bu saldırının başlangıcından bu yana, yaklaşık yüzde 16 belki dün akşamkilerle birlikte yüzde 18 civarında olacak bir kur artışı ile karşı karşıya kalmıştır. Ama şunu çok rahat söyleyebilirim, küresel şartlar normalleşmeye başladıkça, belirsizlikler ortadan kalkacak, döviz Türkiye’de eski haline doğru gelecektir.”
Kurtulmuş, “Bunun bir küresel finansal saldırı olduğu hissi sizde de uyandı değil mi?” sorusu üzerine, durumun öyle göründüğünü dile getirdi.
Bir taraftan da algı operasyonlarının yapılmaya çalışıldığını aktaran Kurtulmuş, “Dövizin yükselmesini sağlamak demek, vatandaşımızın alım gücünü o kadar azaltmak demek. Türkiye bunlara pabuç bırakmaz. Tedbirli olacağız, uyanık olacağız, bu süreci vatandaşa zarar vermeden atlatmaya çalışacağız.” dedi.
Pandemi sürecinin, ülkelerin zorluklar karşısında ne kadar dayanabileceği konusunda genel bir test olduğunu, olmaya da devam ettiğini dile getiren Kurtulmuş, “Çok büyük ülkeler zannettiğimiz ülkelerin aslında kağıttan kaplanlar olduğunu gördük. Sonuçta Avrupa ülkeleri ve ABD’nin bu süreçte zor durumda kaldığını gördük. Pandemiye tedbir geliştirememek başka bir şey, sistemin zayıflıklarının görülmesi başka bir şey. Özellikle sağlık sigortanız yoksa, gittiğiniz hastanelerde bakılmadığınızı, bunun ortaya çıkardığı büyük sosyal çöküşün ortaya çıktığını gördük.” diye konuştu.
Türkiye’nin bu süreçte maske üretimini ciddi bir şekilde yaparak, dünyaya hibe ederek gönderebilecek bir güce sahip olduğunu, ayrıca ventilatörlerin milli imkanlarla üretebileceğinin görüldüğünü anlatan Kurtulmuş, “Buradan bir ders de şu çıktı; illa üretim, illa üretim, içeride güçlü bir ekonomi.” ifadelerini kullandı.
BAYRAKTAR AİLESİ İLE İLGİLİ İDDİALAR
Kurtulmuş, 24 TV’de Özel Röportaj programında bazı CHP’lilerin son günlerde Bayraktar ailesiyle ilgili iddialarının hatırlatılması üzerine, “Türkiye’nin milli ve yerli sanayisi gelişmesin diye oyun kuran bazı çevreler olduğunu” söyledi.
“CHP içinde birilerinin” bunları güçlendirdiğini ifade eden Kurtulmuş, daha önce yaptığı bir konuşmada, “Türkiye’deki teknoloji tarihi, aynı zamanda eş zamanlı olarak Türkiye’deki ihanet tarihidir.” dediğini anlattı.
Türkiye’de milli ve yerli teknoloji gelişmesin diye başından itibaren ihanet içerisinde olanlar bulunduğunu söyleyen Kurtulmuş, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları inşaatının ilk müteahhitlerinden Nuri Demirağ’ı örnek gösterdi.
1960 Darbesi’nden sonra “Devrim” arabasının da engellendiğini kaydeden Kurtulmuş, “Türkiye’de İHA’lar, SİHA’lar yapılırken nasıl karşı çıkıldığını biliyoruz, köprüler yapılırken nasıl çıkıldığını biliyoruz. Nuri Demirağ’a karşı çıkan zihniyetin, 3. Havalimanı yapılırken de aynı şekilde nasıl çığırtkanlık yaptığını da biliyoruz.” dedi.
“TÜRKİYE KABUKLARINI KIRDI”
Emperyalistlerin Türkiye’ye 1960’lı yıllarda tarım memleketi olmayı önerdiğini anlatan Numan Kurtulmuş, o günlerin “en yıldızlı” lafının, “Teknoloji transferi” olduğuna dikkati çekti.
Bunun, “Sen alma, ben sana transfer ederim.” demek olduğuna değinen Kurtulmuş, “Neyi transfer edersin? ‘Benim çürümüş mallarımı, benim ikinci, üçüncü sınıf teknolojimi sana transfer ederim.’ Artık böyle bir Türkiye yok. Çok şükür Türkiye kabuklarını kırdı. İnşallah bu sürece devam edeceğiz.” diye konuştu.
Teknoloji transferi kavramının yerini artık “Teknolojide ortaklaşma”ya bıraktığına değinen Kurtulmuş, “Türkiye, dünyada teknolojide ortaklaşabilecek bir seviyeye ulaştı. Daha da ileriye gideceğiz dolayısıyla birileri bundan rahatsızlık duyuyor.” ifadelerini kullandı.
Kurtulmuş, aynı durumun şehir hastanelerinin yapımı sırasında da yaşandığını, ancak salgının ardından bu hastanelerin değerinin anlaşıldığını, Türkiye’de “frene basmaya çalışanlar” olduğunu anlatan Kurtulmuş, şöyle konuştu:
“Bunlar bir takım karanlık odaklarla da işbirliği halinde bu süreci geçmiş dönemlerde yaptılar. Bugün de aynı teraneyi sağdan, soldan söylüyorlar. Sayın Bayraktar Ailesi, Özdemir Bayraktar ağabeyimiz benim de yıllardır tanıdığımız birisidir. Fedakar, gayretli, kendisini bu işin içerisine vermiş… Eğer onun bu kadar üstün mücadele gücü olmasaydı belki SİHA’lar meselesi bu noktaya gelmezdi. Selçuk Bayraktar ve Haluk Bayraktar’ı çocukluğundan beri tanırım. Her ikisi de küçük yaşlardan itibaren modern uçaklarla uğraşırlar ve uçak yapmayı zihinlerinden geçirirlerdi. Bu arkadaşlarımız, bu genç kardeşlerimiz milli teknoloji konusundaki hayallerinin peşinden koşan insanlar ve Allah lütfetti, çalıştılar, çabaladılar, büyük bir bilgi birikimi oluşturdular. Sadece SİHA, İHA olarak söylemiyorum, Türkiye’nin teknolojide gelişmesi için gençlere rol model oldular. Teknofestler üzerinden ciddi şekilde, ayrım gözetmeksizin herkese teknolojiyi sevdirecek bir çalışma içinde oldular. ‘Vay sen misin bunları yapan” Birilerinin rahatsız olması kaçınılmazdır. Onlar rahatsız olmasa şaşardım. Çok yanlış bir şey.”
AK Parti Genel Başkanvekili Kurtulmuş, Türkiye’nin sınır ötesi operasyondaki başarısının arkasında ordunun savaşma kabiliyetinin yanında SİHA ve İHA’ların varlığının da etkili olduğunun altını çizdi.
DARBE TARTIŞMALARI
Numan Kurtulmuş, koronavirüs salgınından sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye’nin çok başarılı bir sınav verdiğini ifade etti.
Türkiye’de ilk vakanın görüldüğü 11 Mart’tan itibaren Çankaya Köşkü’nde ne yapılması gerektiğini ele alan bir toplantı yaptıklarını anlatan Kurtulmuş, tıp personelinin olağanüstü fedakarlıklarıyla bu işin üstesinden gelindiğini kaydetti.
Türkiye’nin kendi maskesi ve ventilatörünü üretebilecek potansiyeli ortaya koyduğuna işaret eden Kurtulmuş, İstanbul’da 4 hastanenin eş zamanlı olarak hizmete açılması için çalışmaların sürdüğünü hatırlattı.
Türkiye’nin yurt dışındaki 50 bine yakın vatandaşı ülkeye getirecek operasyonlar yaptığını anımsatan Kurtulmuş, ayrıca ABD, İngiltere, Fransa, Filistin, Somali, Balkan ülkelerine kadar geniş bir coğrafyaya yardım malzemeleri gönderdiğini anlattı.
Bunların ciddi bir başarı olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, “Bunu gözü olan herkes görüyor, idrakı olan, iyi niyetli olan herkes görüyor. Bu arada da eksik gördükleri iyi niyetli tekliflerde bulunanlar da olabiliyor. Cumhuriyet Halk Partisi’nin ezberi burada bozuldu. Böylesine büyük bir kriz karşısında hükümetin aciz kalacağını, bir takım konularda geri kalacağını muhtemelen düşünüyorlardı. Reflekslerine baktığınız zaman onu görüyorsunuz.” dedi.
İlk andan itibaren bunun politik bir konu olmadığını, bu konuyu kim politikleştirirse kaybedeceğini söylediklerini hatırlatan Kurtulmuş, “CHP baktı ki başarının vermiş olduğu bir güven duygusu da var. Vatandaş ülkesine, devletine, cumhurbaşkanına, hükümete güveniyor. Bunu da gördü. Buradan özellikle son 3 haftadır gündemi değiştirecek ilave çıkışlar yapmak istiyorlar.” ifadelerini kullandı.
DİYANET İŞLERİ BAŞKANI ALİ ERBAŞ’IN AÇIKLAMALARI
Numan Kurtulmuş, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve son olarak T3 Vakfı ve Selçuk Bayraktar ile ilgili gündem oluşturulmaya çalışıldığını vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Anladığım kadarıyla muhalif arkadaşlar, CHP zihniyeti, gündemi işgal etmek, tabiri caizse gündemi hükümetin pandemiye karşı verdiği mücadeleden kaydırmak, ekseni kaydırmak istiyorlar. Gündemi bir şekilde işgal etmek istiyorlar. Bunlar doğru şeyler değil her birisinde de gerekli cevapları alarak yerlerine oturuyorlar. Ali Erbaş’a yapılan böylesine büyük bir terbiyesizliği… Allah aşkına bu 83 milyonumuzun çok az istisnasını bir tarafa bırakırsanız, ibadet eden etmeyen, orucunu tutan tutmayan, namazını kılan kılmayan vatandaşlarımızın tamamına yakını, kahir ekseriyeti, dini bir hassasiyete sahiptir ve Müslümanlığa karşı birisi saldırdığı zaman ‘Ben Müslümanım.’ diyerek ona karşı tavır alır. Dolayısıyla böyle bir ortamda, hele mübarek günlerde böyle bir saldırının yapılmış olması ibretliktir.”
Kurtulmuş, Türkiye’de rejimin ne olduğunun belli olduğunu, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin değişmesi için de parlamentoda anayasayı değiştirecek çoğunluğa sahip olmak gerektiğini kaydetti.
Millet iradesi olmadan cumhurbaşkanlığı sistemini değiştirmek istemenin demokrasiyi içselleştirmeme meselesi olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, “Kaldı ki Cumhurbaşkanlığı sistemi konusunda da milletimiz kararını vermiştir. Bugün baktığımız anda milletimiz Cumhurbaşkanlığı sisteminden memnundur. Son pandemiyle mücadele sırasında da görüldü ki etkin, hızlı karar alma mekanizmasının sağlanması bakımından da Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi Türkiye için verimli olmuştur.” diye konuştu.
Numan Kurtulmuş, “Siyasi muhataplarının gerek siyasi, gerek yargı bürokrasisini kışkırttığı, CHP’nin buradan ne vadettiğine” ilişkin soru üzerine, bunun bir zihniyet sorunu olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
“Yakın tarihe bakın. 1960 darbesinden sonra Andan Menderes’in idam edilmesine sevinenler kimlerdi? 1960 darbesi öncesinde üniversite hocalarını sokağa çıkartanlar, sokakları bir şekilde ‘Ordu göreve’ pankartlarıyla dolduranlar kimlerdi? 28 Şubat’ta ‘Ordu göreve’ manşetini atanlar, topyekün savaş manşetini atanlar kimlerdi? Onların arkasındaki siyasi irade kimlerdi? Meydanlarda bir takım gösteriler yapanlar kimlerdi. 2007-2008’de mitinglerde orduyu göreve çağıranlar kimlerdi?”
Adnan Menderes ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın fotoğrafının yan yana koyularak yazılan yazıya ilişkin Kurtulmuş, milletin bunlara güldüğünü ve nefret ettiğini, milletin iradesinin bir şekilde gasp edilmesine de asla müsamaha göstermediğini söyledi.
Milletin darbecilere tokat vurarak onları tarihten sildiğini belirten Kurtulmuş, şöyle konuştu:
“CHP’liler bunu da görsünler. Bir şekilde millet oyuyla iktidara gelmeyiz zannediyorlarsa çalışsınlar, çabalasınlar, milletimizden oy alsınlar, baş göz üstünde, diyeceğimiz hiçbir şey yok. Ama hiç kimse dilinin altındaki baklayı saklamasın, hiç kimse de öyle birtakım güçlerden medet umarak demokrasiyi hizaya götürmeye çalışmasın. Bunları millet görüyor. Bunlar yanlış şeylerdir. Kılıçdaroğlu bir şey söylemiş. Bunu çok yüksek sesle kendi adamlarına da söylesin. ‘Bizim partimizin içerisinde hiç kimse darbeci olmaz.’ diyor. Dönsün partisindeki arkadaşlarına desin ki, ‘Ey arkadaşlar, böyle mırıldanıp darbeyi çağrıştıracak ya da karşı tarafın istismar edeceği bazı sözler söylemeyin. Demokrasiden başka yol yoktur.’ diyerek bunu kendi arkadaşlarına siyasal bilinç olarak öğretsin.”
Numan Kurtulmuş, çok sayıda avukatın Ankara Barosunun kendisini temsil etmediğini söylediğini ifade ederek, meslek kuruluşlarında tekelci bir yapının oluşmasının, oradaki kitlenin hassasiyetlerini, fikrini yansıtması bakımından yeterli olmadığını kaydetti.
Meslek örgütünü ele geçiren çok az sayıdaki insanın tüm meslek örgütünün sahibiymiş gibi hareket ettiğini dile getiren Kurtulmuş, bu tür meslek kuruluşlarının seçim sisteminin değişmesi konusunda çalışmalar yapılabileceğini ve bunların rekabete açılabileceği bir sistemin getirilebileceğini anlattı.